Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), dünya genelindeki liderlerin, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı hesap vermesini sağlamak için kurulan önemli bir kuruluş. Ancak son dönemde, UCM'nin Putin ve Netanyahu gibi dev isimlerin peşine düşmesi, bu liderlerin tutuklanma korkusunu artırmış durumda. Peki, bu durumun arka planında ne yatıyor? Putin ve Netanyahu hangi gerekçelerle UCM’nin hedefinde ve bu konu, uluslararası ilişkilerde ne gibi etkiler yaratabilir? Tüm bu soruları birlikte irdeleyelim.
UCM, 2002 yılında Roma Antlaşması ile kuruldu ve temel amacı, savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar için adalet sağlamak. Bu mahkemenin yargı yetkisi, taraf devletlerin onayı ile sınırlıdır. Ancak, taraf olmayan devletlerin de UCM’ye gönderilen davalarda yargılanmaları mümkündür. UCM, dünya genelinde hukukun üstünlüğünü sağlamak ve suçluları cezalandırmak için aktif bir şekilde çalışıyor. Son dönemde, özellikle Suriye, Ukrayna ve Filistin üzerindeki davalarla gündeme gelen UCM, öncelikle savaş suçlarını araştırarak adaletin yerini bulmasını amaçlıyor.
Putin'in Suriye'deki insan hakları ihlalleri ve Netanyahu'nun Filistin topraklarında yürütülen politikaları, UCM’nin dikkatini çeken başlıca meseleler. UCM, her iki lider hakkındaki iddialara yönelik resmi soruşturmalar başlattı. Bu durum, hem Rusya hem de İsrail için kitlesel sonuçlar doğurabilir. Özellikle Putin'in, Ukrayna'ya yönelik girişi ve orada yaşanan insan hakları ihlalleri, UCM’nin en çok dikkatini çeken konular arasında yer alıyor.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, Putin için çok kritik bir dönem yaşatıyor. UCM, bu savaşta işlenen suçları araştırma kapsamına alarak Putin'in hem uluslararası hukuk önünde hem de halkı nezdinde itibarını sarsmayı hedefliyor. Bu süre zarfında, Putin’in UCM’nin kararları doğrultusunda yargılanma korkusu, uluslararası alanda daha fazla yalnızlaşmasına neden olabilir. Üstelik, bu durum Rusya'nın iç politikası ve güvenliği açısından da büyük bir tehdit oluşturuyor. Eğer UCM, Putin hakkında resmi bir tutuklama emri çıkarırsa, liderin uluslararası seyahatleri bile büyük tehlike altına girebilir.
Öte yandan, İsrail başbakanı Netanyahu da benzer bir durumla karşı karşıya. Filistin'e yönelik politikaları ve burada yaşanan çatışmalar, UCM’nin radarında. Netanyahu, UCM tarafından hedef alındığını biliyor ve bu durum, iç politikada sert bir muhalefetle karşı karşıya kalmasına yol açabilir. Netanyahu'nun uluslararası arenada yaşadığı izolasyon, hükümetinin politikalarında değişikliklere neden olabilir. Özellikle, Batı ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerekebilir. Bu noktada, UCM’nin tutumları, hem Putin hem de Netanyahu’nun gelecekteki siyasi kariyerlerini şekillendirecek faktörlerden biri olmaya aday.
Sonuç olarak, UCM'nin bu iki lider üzerindeki etkisi, sadece uluslararası ilişkilerin dinamiğini değiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda dünya genelinde adalet arayışına da ivme kazandıracaktır. Putin ve Netanyahu gibi güçlü isimlerin, uluslararası ceza hukuku karşısında sorgulanabilir hale gelmesi, devletlerin budanmamış tutumlarına ve insan hakları ihlallerine karşı daha duyarlı olmalarına zemin hazırlayabilir. UCM’nin aktif rol oynaması, gelecekte liderlerin eylemlerini daha dikkatli planlamalarına neden olabilir. Uluslararası adaletin sağlanması yolundaki bu gelişmeler, dünya genelinde barış ve istikrarın sağlanması için atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.